29 Haziran 2010 Salı

Ölü Adam ve filmleri

Ölünün arkasından kötü konuşmayacağım, hepsi de güzel leziz filmler, son izlediğimden geri geri gidicem, malum en taze anılar sonuncudan.

Shane Meadows’den Dead Man’s Shoes (2004), bi çıtlatmıştım, This Is England’ı izleyip hazzetmemiştim kendisinden, halbüsi ordaki minik fırlama negzel oynamıştı. Control’deki ufak ama etkili oyunculuğuyla bu kimmiş yauv dedirten Toby Kebbel’in peşinden giderek izlediğim ve Toby Kebbel’i bir kere daha takdir etmeme sebep film oldu bu. Özürlü kardeşinin intikamını usul usul alan  Paddy Considine senaryoya da el atmış. Multi-yetenek bi bünye daha, fotoğraf-müzik-sinema  vs.  üretmiş hep, biz napalım evrakla kitapla uğraşalım daha, kadere isyanım var. Toby ile Paddy’nin ortak noktaları ise ikisinin de Joy Division menajerini oynamış olmaları (Control—Toby, 24 Hour Party People-Paddy)
Neyse, bi grup ingiliz serserinin, kendini bilmez keş ayyaşın spastik bi bebeyle dalga geçmeleri sonucu teker teker şatdavn edilişinin hikayesi, LSD’li çay içtikten sonraki haller görülmeye değer, bi de elephant man mevzusunda eğlendim bayaa, bak halaa elephant diyo..

Diğer film 50 Dead Men Walking (2008) kendisini çok yakın öyle böyle diil baya yakın takibe aldığım Jim Sturgess’in arz-ı endam ettiği gerçek bir hikayenin anlatıldığı Belfast aksanlı bi güzel film. Ben Kingsley’in saçları var üstelik, Jim’e de bi bıyık kondurmuşlar. IRA ile İngiliz Polisi arasında kalan bir ajan hikayesi, The Departed’da Di Caprio’nun hissettiklerine paralel bi psikolojide, yusuf en yakın arkadaşı. Ortam feci çünkü, zaten sonunda “tight” mış (hain anlamına gelen bi kelime bu mudur emin değilim) bu düşelim peşine diyen IRA liler yüzünden hayatı kovalamaca olur çıkar, tam da ikinci bebesiyle yüklüyken evlenemediği karısı. Karısıyla ağlaştıkları sahne ile Ben Kingsley’e çemkirdiği sahne tekrar tekrar izlenesi.

Protestanlara çalıntı mal satarak geçimini sağlayan bir Katolik iken kahraman olmaya ikna olan biri Martin, filmde de belirtildiği üzere yaptıkları 50'den fazla kişinin hayatını kurtarmış, filmin adı manidar bu anlamda. Filmde patlayan beyaz minibüsün plaklası PKK, tesadüf mü artık neyse ne, bu da manidar olmuş.  Jim Sturgess aksan işlerinde de yapacağını yapmış diyollar, diyorum ya yürüyen yetenek kendisi. Burada bi parantez açıp Crossing Over'da uydurduğu İbranice duayı okuduğu sahne negzeldi demek istiyorum, kapadım parantez. 

Bir diğer ölü  adamlı film daha:  Dead Man Walking (1995). Tim Robbins yönetir, Sean Penn’in döktürür. İdam mahkumunu canladıran Sean Penn’e rahibe rolünde Tim Robbins’in eski yavuklusu Susan Sarandon eşlik eder. 



Sonlara geldim, filmler hakkında söyleyeceklerim de azaldı, hafıza ne pis bi şey, hiç unutmayacakmışsın gibi gelen şeylere bi bakmışsın uçup gitmişler, bendeki balık hafızalılık sorunsalından da kaynaklablir bu pek tabi..Bu son ölü adamlı filmi nerde izlediğimi çok net hatırlıyorum, kuzende misafir konaklamasında uykusuzluk neticesinde başvurduğum film izleme seanslarından birinde denk gelmiştim yıllar önce, güzel filmdi diye aklımda kalmış: Jim Jarmush’dan  aynı yılın mahsulü Dead Man (1995). Johnny Depp’in karakterinin adı William Blake, kızılderilinin adı da Nobody’ydi, Iggy Pop’un da bir rolü vardı.  Johnny Depp katip mi desem, muhasebeci mi desem öyle bi şeydi, trenle yolculuk ediyodu. Pek net hatırlayamasam da Jarmush ustanın göndermeleriyle dolu olduğunu bildiğim, değişik, siyah beyaz güzel filmdi vesselam.. 



(aynı dakikalarda: ispanya-portekiz maçı devam eder, portekiz ilk golünü yer..)

1 Haziran 2010 Salı

Across The Universe (2007)

Bi önceki yazıda iki film demiş bulundum ama gerçek hayatın sanalına müdahalesi sonucu yarıda bırakıverdim yazıyı, hak geçmesin deyü öbür filmden de bahsedicem biraz..Ana hatlarıyla anlattım zati, Beatles şarkılarıyla bezeli rengarenk bi film, şarkıları da oyuncular seslendirmiş.Zencisi, çekik gözlüsü, kızılı, lepiska saçlısı, kestane gözlüsü derken benetton katalog çekiminden dönüyolarmış hissi uyandıran çeşitlilikte bi oyuncu profili var. Esas kız (Evan Rachel Wood) oyunculukta cortlamışsa da, sesi kaşı gözü yerinde, bi magazinsel bilgi kendisi Marilyn Manson'un nişanlısı, allah tamamına erdirsin ne diyeyim.

(en sol: Jim Sturgess, en sağ: T.V. Carpio-bıdık çekik, ortadakileri tahmin edin gari)


benetton katalog çekimi

Böyle rengarenk oyuncular, dadından yinmez şarkılar, Joe Cocker, Bono, Salma Hayek gibi selebritiler derken bi baktım ben bayaa sevmişim bu filmi. Yönetmeni Julie Taymor da pek az film çekmiş, Titus ve Frida var bi de. Helen Mirren'lı 4. projesi şekspir oyunu uyarlaması The Tempest ise yolda imiş.

Filmde bi takım olaylar dönüyo elbet, babasını ararken aşkını bulandan karşılıksız sevip kendini odaya kitleyenine, askere gitmemek için pamuk yutanından, konserde atışıp ayrılan sevgililere kadar sürüp giden bi silsile var, o anki konuya göre de bi beatles şarkısı patlatıyolar hemen ki, gözü kapalı da izler insan filmi, öyle güzel. En bi güzelleri ise Jim Sturgess adlı yürüyen yetenek tarafından seslendirilenler (All My Loving, I've Just Seen A Face, Strawberry Fields, Revolution, Something..), ama diğerleri de gayet başarılı. Misal bıdık çekik gözlünün söylediği I Want To Hold Your Hand, filmi çekilse de Kurt Cobain'i oynasa dediğim Joe Anderson'un icra ettiği Hey Jude, Happiness Is A Warm Gun, hep beraber çığırdıkları Dear Prudence, ya aslında seslerin hepsini beğendim gibi bişey, bi tek Dana Fuchs'unkiyle bi alıp veremediğim var, Janis Joplin'e yaklaşmış filan diyenler var, ben diyemiyorum.


 
İngilizcenin de her iki aksanlı hali var, sanırım ben biritiş inglişi daha bi seviyorum, suya vota diyolar, hastasıyım. Control'de de arz-ı endam eden ingiliz Joe Anderson amerikalı Max oluvermiş filmde, Jim ingiliz kalmış, kalsın iyi o öyle.



Hah, gelelim Jim'e..Aslında müzisyen imiş, şarkı yazan, söyleyen, gitar-piyano-davul çalan bayaa bayaa müzisyen, kader yuvarlaya yuvarlaya benim bilgisayarımın filmler klasörüne kadar getirmiş, tabe filmdeki şarkıları dinleyince müzisyen olduğuna pek şaşırası gelmiyo insanın, ama ben gene de biraz şaşırıcam, kıskanıcam, 10 parmağında 40 yetenek olur mu bi insanın ya, hee bi iki şarkı söyledi iki oynadı hemen yetenek abidesi oldu, eli yüzü pek düzgün ondan olmasın bu hararet diyene, Fifty Dead Men Walking'i izle, şurdan da şarkılarını dinle de gel demek istiyorum: 

http://www.myspace.com/officialjimsturgess 

tamam eli filan da düzgün:


21'i vakti zamanında izleyip de Kevin Spacey'ye rağmen yarıda bırakmış idim, tekrar izlettirdi sağolsun, ama The Other Boleyn Girl'i hiç izleyemiyciğm, halbüsi Eric Bana, Natalie Portman, Scarletto filan da var ama yok ya izlemem. Heartless da biraz tırt gibi, şarkısı güzel ama. The Way Back'i bağrıma bastım şimdiden, bir Peter Weir filmi imiş ki, saydım da geldim 14 filmi var, son filmini 7 yıl önce çekmiş, birazını sayıyorum: Truman Show,Dead Poets Society, Green Card. In Bruges sayesinde sempatiyle yaklaşabildiğim Colin Farrel, Body of Lies-Sherlock Holmes ve henüz izlemediğim Kick-Ass'de görüken benim Body of Lies'da uzun bi süre Andy Garcia sandığım karizma Mark Strong ve de Ed Harris de var kadroda. Biraz beklentiye girdim, girmeyeydim iyiydi ama artık çok geç.

Jim'den bahsediyodum konu dağılmadan bi magazin haberi daha veriym, konuştuğu kız  Bulletproof'la tanıdığım La Roux grubunun kızlarından synthesizercı olanı: Mickey O'Brien. Bu vesile ile La Roux'un mezkur şarkısının da bulunduğu albümü de dinlediğimi ve beğendimi belirtir, aşağıda bu çiftin beraber icra ettikleri ve Heartless'ın yönetmeni Philip Ridley tarafından yaratılmış aynı isimli şarkıyı beğenilerinize sunarım.
Saygılarımla,
 

Related Posts with Thumbnails