31 Aralık 2009 Perşembe

Yazı Dizdim : Sidney Lumet-Dog Day Afternoon (1975)

Yazı dizicem dedim, bari bi konuda dediğimi yapayım, utandırmıyim kendimi kendime gayretiyle yazıyorum ikinci yazıyı:


Dog Day Afternoon (1975): Gene ben yokum, ama Sidney Lumet ile Al Pacino beraber sürükleyici bi film yapmışlar bile çoktan..Konu banka soygunu, böyle heycan var, adrenalin var, Al Pacino’nun harikalade oyunculuğu var. John Cazale'nin yandaş oyunculuğu var. 1972’nin sıcak bi ağustos evleden sonrasında vuku bulan gerçek bi banka soygunundan esinlenme var. Bankayı soyan kişi aslında şu imiş:

Eşcinsel sevgilisinin cinsiyet ayarlarını değiştirmesi için soyunmuş bu soyma işine. Ivır zıvır deryası imdb’den öğrendiğime göre John Wojotowicz bankayı soyduğu gün The Godfather’ı izlemiş de ordan aklına gelmiş bu hinlikler. Bir başka yazı dizisinin konusu olabilecek bu kıral seyirlikte bilindiği üzre hem Al Pacino var hem de John Cazale (hayınsın fredo zalımsın fredo). Kaderin cilveleri hep bunnar. Bi tırıvırı bilgi daha: Dış çekimler dog day sıcaklığında bi gün yerine sovuk havada yapıldığından kelli, ağızlarda buzla oynamışlar, nefesleri bellolmasın diye. Bu işler zor işler, kolay mı ekmek parası kazanmak diye diye konuyu dağıtmaya yelteneyazıcam bi. İşe bak, ben tam da bu yazıyı yazarken yan masamdaki tilifon godfather'ın müziği ile ünlemesin mi, bu bi işaret mi, değilse niye oluyo böyle şeyler kafam karışıyo sonra, bişe olmadan da karışık kafam yeterince zati.


Ne genç-tıfıl-toy ama hep karizmaymışsın sen al pacino. Yıllar yıprattı seni de herkesler gibi, robert'ı eskittiği gibi eskitti seni de. Şu Rigthteous Kill denen filmi çekmiyeydiniz daha güzel kalıcaktınız aklımda, neyse olsun varsın ah çekinme sen yine yalanlar söyle.

30 Aralık 2009 Çarşamba

Yazı Dizdim : Sidney Lumet - Network (1976)

Hani böyle yazı dizisi yapıyolla, numara koyuyalla 1-2 filan diye, heveslendim ben de yapıcam. Yazıya dizmek istediklerim Sidney Lumet Filmleri. Gerçi benim yazı dizisi çok uzun süremeyecek gibi çünkü bikaç filmini biliyorum sadece. Olmadı izlemiş gibi yaparım, intihal ederim kimbilir. letis sıtart ozman:




Network (1976) : Ben yokken çekmiş çevirmişler bu filmi. Ortalama bi insan evladının hergün kendisiylen bi şekil hoşbeş ettiği televezyon denen tüpün/kutunun iç ve pis yüzünü dökmüş ortaya Sidney Lumet. O dünya ki içinde ne dolaplar gardolaplar dönüyo, kimin eli kimlerin ceplerinde, reyting uğruna elini kana bulayan ne insanımsılar (humanoid) var. Eleştirirken düşündüren, düşündürürken yeren, yererken bidaha eleştiren böyle böyle süregelen hoş bi döngüsü var filmin. Oyunculuklar haddime değil ama 10 numero. Zati 4 oskarın üçünü oyuncular kapmış, hele bi tanesi var ki 5 dakkalık performansıyla almış ödülü (Beatrice Straigt). Haşin Kurtarıcı Havırdı canlandıran Peter Finch oskarına ebediyete intikal ettikten sonra kavuşmuş (tekrarı için bakınız: Heath Ledger). Senaryoyu alıp fosforlu kalemle olmadı kırmızı kalemle altını çize çize okumak lazım, Howard Beale'nin televizyonla ilgili söylediklerini bugüne kopipest yapmak lazım, şapkayı alıp önümüze koymak lazım, şapka yoksa almak lazım, havalar sovuk kafayı üşütme. Bi örnekleme yapacak olursam: "Bugün televizyondan çıkmamış herhangi bişeyden haberi olmayan koca bi jenerasyon var." İngilizyacam bu kadarına el verdi, daha güzel tercüme edilebilirdi mümkündür. Sonra diyo ki havırd, televizya gerçek biz ilüzyon olmuşuz halbüsi biziz gerçek olan, çık cama bağır kendine gel (I'm as mad as hell, and I'm not going to take this anymore-çok pis kızdım ve hey dostum buna daha fazla dayanamıycam mealli bi repliklen bağırılcak). Zeitgeist'da da bahsedilir bu filmden ve içerdiği düşünce balonlarından.


Bi de kırık bi aşk hikayesi var, orta yaş bunalımı yaşayan bir insan bir insanımsıya (negzel ablamızdın sen faye abla) aşık olur, biraz eylenirler, sonrasında adamın tahmin ettiği üzre mutlu son: Hanımına (hani şu 5 dakkayla oskarı götürüveren) geri döner, veda konuşmasında da sağlam bozar insanımsıyı. "Zevki, acıyı ve aşkı hissettiğim sürece ölmeyeceğim" der bırakır kadını öyle. Bırak tabe ya, baştan hataydı, torun torba sahibi olacan hala zevk peşinde aşk peşindesin, sen demiyo muydun yaşıtlarım ya ölüyolar ya torun sahibi oluyolar diye. Senin kız da yüklüydü anasını bırakıp gittiğinde, o kız sonra lohusa haliyle anasının acılarını sarmaya bisürü yol tepti senin yüzünden, neymiş aşk yaşıycam, zevk yaşıycam..Bırak allasen, tornunla aşk yaşa, o da aşk biyerde, aşkların en güzeli belki, yaşamadan bilemezsin, yaşa bi, sonra bi daha konuşalım..Sinillendim biraz evet.

Konuya geri dönersem, kocca filmde (filmin içindeki reklam ve tv şovları hariç) müzik diye bişe yok. Bilgi küpü imdb'den öğrendiğim üzere: Howard Beale rolü önce Henry Fonda'ya teklif edilmiş, çok (h)isterik diye kabul etmemiş (dur bakalım sayın Fonda, 12 kızgın adam var bak serinin devamını yaparsam eyer, orda görüşcez senle- ya resmen Henry Fonda'ya seslendim temin, kaybediyorum kendimi yavaş yavaş..).

Filmden bana kalan sorular : İnsan mıyım, insanımsı mıyım? Zevk var mı, aşk var mı? Acı var mı acı?

27 Aralık 2009 Pazar

Uzaktan yakından her türlü kulağa hoş gelirses : Lhasa De Sela



Duru, aykırı, su gibi bi ses. Dinliyorum, dinliyorum, içimden bişeyler kopacak gibi oluyo, boğazımda düğümler, dinliyorum dinliyorum ama bişe anlamıyorum. Keşke bileydim şu dili dedirtiyo bana, hem dünyada en çok konuşulan dilmiş, öğreniversem boşa da gitmez, bellimolur belki ilerde guatemalaya filan gidesim tutar. Hoş mutfaktan su almaya bile türlü bahanelerle üşengeçliklerle gitmeyen bi bünyedeyim halihazırda.
Hülasa güzel ses, içli ses. Böyle güzel ses diyince aklıma Melihat Gülses geldi bi de, ne zarif bi kadın sesidir yav, nar çiçeem benim. Ses tellerine bülbül konmuş deyolar onunçün çok doğru. O bülbül hiç havalanmasın, güllere filan meyledip kanatlanmasın. Neyse lhasa'ya dönersem geri (kendisini sevdiğimden ismiyle hitabediyorum, iznini filan almadım, ama tanısa o da sever beni, bi şe demez biliyorum)  La llorona albümünün hastasıyım bayadır..O albümün en sevdiğim parçasını buraya mıhlıycaktım, bulamadım:, el pajaroydu kendisi. Kuş küçük kuş filan diyodu, bolca lalalaa diyodu, onun yerine gene güzel başka bi şarkısıynı ikame ediyorum, bu da güzel. Umarım bu güpgüzel insan bigün tekrar gelir yalnız ve güzel ülkeme. Biletler bahalı olmasın ama lhasacım, tibetin başkentisin bugüne bugün, para filan fani işler bunnar, önemli olan maneviyat, çakralar ve kankaları..









26 Aralık 2009 Cumartesi

zıbar teve

Habere bak hele: İsa Tiroid miydi?  Neymiş, zamanın ünlü ressamlarının tablolarına bakıldığında boyun nahiyesindeki bombelikler dikkat çekiyomuş..Pekii diyo haberin sesi, tüm bunlar tesadüf müydü? Bana ne soruyosun, hem kafamıza saçma bi soru sokuyosun hem de cevabını bekliyosun. Kusura bakma düşünemem tesadüf mü değil mi diye, kusura bakma canım sıtarteve, hade güzelim öbür habere geç hade.

böyle sırf yazı olması bi de resim filan olsun diye koyuyorum bunu,ürkme korkma boyna konsantre ol, tiroid var orda dikkatli bak.


paranormlar hiyerarşisi




evet bi film izledim, öyle bişe yapmadan yazı yazmak zor, bi malzeme lazım bana ki saçmalayabiliym..malzemeler: bi adet kötü film (orjinal olsun, korsan çabuk bayatlıyo), bi kilo sıpoylır, bir tutam kinaye, alabildiğine görmemişlik..bunnarı kulak memesi kıvamına gelene kadar karıcaz şimdi:

şimdi bi çiftimiz var, kız ders çalışıyo örtmen olcakmış hanimiş, oğlan desen serbest serbest bişiler yapıyo hiç anlamadım, bunnar böyle han gibi evde iki kişi yaşıyolar, salonda kocaman televizya var hiç açıldığını görmedim, havuzu minderli salıncağı barbeküsü böyle herbişeyi tastamam dıbleks bi ev, kişi başına bi kat düşüyo yav insaf..keyti olan kızceyiz paranormlara girmiş böyle 8 yaşından beri iyi sıhhatte olsunlar peşinde.. manitası mika takık, herşeyi kameraya çekicem ben yencem onları seni kurtarıcam modunda..bak şömine de vardı evde gel de sinir olma..neyse, bunlar başlıyo çekimlere..işte ben diyim 20 sen de 30 gün artık hatırlamıyorum kaç gün kaç gece çekimler devam ediyo..hacı bi nevresim değişmez mi yav, aynı çarşaftan bissürü mü almışlar, böyle kesekaadı renginde hergün aynı..koktunuz beaa ne pismişiniz, kokuya geliyo o dimın ben size diyim, öle cadıkovanpırofların peşinden koşacağınıza atsaydınız çarçafları makineye yumoşu da koycaktınız lavantalısından, bak gör kalıyo muydu iblis filan..

efenim günler geçtikçe malum öbüralemli güçleniy, bizim çift de giderek gerzekleşiy..kapı önlerini pudralıyo erilkişi ki şeytan geldiğinde papuçlarının izi çıksın, çıkıyo da..tivitinin biraz iricesi gelmiş de basmış orlara hep yalınayak, iz her yer..takip ediyolar, tavanarasına varıyolar, eski yanık bi fotraf buluyolar.. bi gece kızı bacaklarında sürüye sürüye odadan çıkarıyo, yerler kesin pis, bacaklar paspas misali sildi süpürdü heryeri..arada bi yerlerde keytiyle aynı kaderi paylaşan başka bi kadın var 60lardan, işte onun akıbeti filan, kendi kolunu yiye yiye ölüyo, bizimki de hiii bende mi böyle olucam korkularına garkoluyo..beter olacak haberi yok..en sonunda çıldıriy, mikasını doğriy..soora hacıyatmaz gibi bi oyana bi buyana sallanıp dururken eve polisler geliyo..kızı pıçahla görüce mala bağlıyolar, çat diye vuruyolar, ya bi durun de mi, bi sorun elindekiyle niyapıyon bırah onu diye de mi, bi çelme tak olmadı bacaana sık, yok alnının çatından vuruyolar..orantısız güç ecnebiyalarda da varmış dimek..

işte böyleböyle bitiyo film çok şükür, o öbüralemliyi bekledim kızın içine girsin, sesini kalınlaştırsın, dilini ters döndersin, gözlerini kaykıltsın diye olmadı, 15 bin dolarlık bütçeyle olamadı..

velhasılıkelam korku filmi diyemem, arkadaşların çabası takdir edilesi, emeğe saygı rep filan ama o kadar işte.. burdan türk filmcilerine seslenmek istiyorum..olm bu konudan çok pis film çıkar uğraşsanız, bizde ne hikayeler var üç harflilerin merkezinde dönen, 5. boyuttan kopye çekilse de olur, ama prodüksiyon kaliteli olcak, biraz paraya kıymak lazım, ama fazlası gelcek bak kesin..bu dandirik film milyor dolarlar kazandırmış varın gerisini siz düşünün gari..
Related Posts with Thumbnails