5 Ocak 2010 Salı

Göremiyorum, doğuştan değil, sonradan filmi : Blindness (2008)

Kitapken filme evrilmiş bir hikaye, ama ben kitabını okumadım, okusam iyi olurdu, kitap daha iyiydi hocu, bu ne bissürü şeyi kırpmışlar, politik tarafının esamesi okunmeyor, bu kitap uyarlamalarını heç yapamıyorlar yauv, yüzüklerin efendisi hade neyse diye uzattıkça uzatırdım konuyu, ama işte kahretsin ki okumadım, hatta utanarak ekliycem ki Jose Saramago’nun sadece bi kitabını okudum, onu da hızlı hızlı okuduğumdan bişe anlamadım, Baltimore kalmış aklımda ki o da yanlış kalmış baktım Baltasarmış doğrusu, bi de bir sürü aziz vardı sanki, oldukça yüzeysel çokça cahilim bu konuda.
Filmi ise bi kere izler geçerim bi daha izlemem, ama güzel. Akça pakça bi film, bu aydınlık yer yer gözünü alıyo insanı, körmüşsün efekti veriyo, ama filmdeki gibi körlük, öyle karanlık körlük değil. Konu özetle bulaşıcı körlük sonucu insanlığın cortlaması. Saramago ve Meirelles ikilisi gelseler şimdi yüzüme tükürseler, yağmur mu yağıyor efendim derim, saygım sonsuz kendilerine. Ama ana hatlarıyla (ki bu hatlar çok kalın hatlar) konu bu, detaylara inince bir sürü çıkarım yapılabilir, ben çok çıkaramayabilirim. İlk kör olan gözü kör olmayasıca bir uzakdoğulu, ondan doktoruna, doktorundan başka hastalarına, başka hastalardan başka insanlara derken derken yayıldıkça yayılır bu körlük. Bu ilk körler kaderlerine terk edilmek üzere kötü, nalleet bi yere hapsedilirler, işte orda bi takım olaylar var ki bana biraz uyduruk geldi. Kitapta da böyleyse kitap da uyduruk gelirdi, ama Saramago’ya saygıdan sesim çıkmazdı. Mesela şu olay: Bu ilk dönem körler toplaşa toplaşa 3 koğuş olurlar, her koğuşun da başında doğal bi lider peydahlanır. 3. Koğuşun pislik, pislik olduğu kadar da yağuşuklu lideri silah zoruylan yemeklere el koyar, öce değerli eşyanızı getirin öyle vericem der, milleti soyar sovana çevirir, sonra kadınlarınızı yollayın der.

1. Koğuş ki, başında başrolümüz göz doktorumuz var (diğer başrol doktorun hanımının, kendisi bu kör kabak dünyada tek gören insan, ama o da gözünün önünde olanı biteni görmüyomuş gibi davranıyor, bilmem artık ezik mi hissetti kendini herkes kör bi ben görüyorum o zaman ben de görümüyomuş gibi yaparım mı dedi bilmem, yahu kocası olacak adam bi rospikle diyim sen anla, al takke ver külah, hiç sesini çıkartmadı, bi de gitti kızın saçını başını okşadı), neyse bu 3. Koğuşa kadın servisi işine kadınlarımız karar versinler dediler. Böyle diyen tüm 1. Koğuş erkeklerine yekten bi lafım var: “Hey dostlar sizin sorununuz ne biliyo musunuz, o kocca kıçlarınızın kafalarınızdan büyük olması.” Kadın kısmısına bırakırsan kararı nolur, ya zurnacı ya davulcu, sıralama yanlış olmuş olabilir. 8-9 kadın fıtı fıtı giderler 3. Koğuşa, bi eksikle dönerler. Şimdi böyle olaylar dönerken, bu doktor eşi ablamız niye bi halt yapamıyor, elin kolun sağlam, gözün görüyor çok şükür, içlerinden bi kişi ölünceye kadar hiç bişe yapmak aklına gelmiyor nedense. Aklına gelen de 3.koğuş ağasını makaslamak, az kalsın onu da yapamıyodu, kendi de cortlayacaktı şansı yaver gitti. Bence buralarda film fantezi olduğunu belli ediyor, bu kadar mı pasifflora olur bi insan.


Sonra o ıvranç yerden kurtulup şehre akarlar. İşte bu şehir planlarında aklıma 28 Gün/Ay Sonra geldi hep, orda da ıssız Landın sokakları resmedilmişti başarıyla, burada hangi şehir bilemedim, ama güzel gene. Ben böyle kalaba şehirlerin ıssız adamlaşmasını izlemeyi seviyorum sanırım. Bunun da kökenlerine inmeye kasarsam: bizim ev hep kalabalıktı, annesi babası çalışan tek tabanca bi arkadaşım vardı ortaokulda, okul çıkışı evlerine gittiğimizde pek bi özenirdim, evde kimseler yok, istersen kafanı dinle, istersen eğlen coş. Bizim eve giderdim, bi de ayile apartımanı, kardeşler kuzenler komşu bebeleri, o evden sonra miting kalabalığı gibi gelirdi. Şimdilerde seviyorum curcunayı, yalnız yaşayınca anladım kıymetini evdeki sesin sedanın ama çocukken vardı öyle bi izolasyon özlemim. Bu özlemimden mütevellit seviyor olabilirim, ya da öylesine de olabilir, nedensiz de sevilir en nihayetinde.. Evdeki ses evdeki ses baaam evdeki ses evdeki ses bam baaaam..kartel bir numaraydın nerdesin şimdi?


Neyse, bu grup iyi kötü bişekil doktorun evine varıyolar, yağmurda yıkanıp ateş başında sohbet ediyolar. Karınları yok, altları temiz, keyifleri pek bi yerinde cağnım. Akabinde ilk körümüzün gözleri açılıyor, sevinç coşku gırla, ama doktorun hanımı gene bi garip bi buruk.

İyi ki gözüm, kulağım, burnum yerimde diye düşünüyorum. İnsan kıymetini bilmeli, valla bak bi kör oldu insanlık her şey birbirine girdi. Bi de herkes kurbanken, içlerinden bazılarının duble kurban olmaları da fena. Koğuştaki durumdan bahsediyorum, ya hepiniz körsünüz işte, sizi tırtlayan yok, bu durumdan nasıl kurtuluruza ortak kafa yormak yerine, bu durumdan nasıl faydalanabilirim acizliğine düşmek insana yakışır bişey. Bi çıkarımlar çıkariyim diye kasıyorum farkediliyo mu bilmem. Sonradan körlerin dünyasında doğuştan körlerin durumu da başka bi çıkarımın konusu olabilir, ama ben ilgilenmiyorum.

Tabi film izleyip tırıvırıya bakmamak olmaz: Bizdeki hamam vakası gibi olmuş, Görme Engellilik Ulusal Federasyonu (salladım biraz: orijinali National Federation of Blind) filmi ve kitabı körleri yetersiz ve ahlaksız gösterdiği gerekçesi ile protesto etmişler. Şimdi sitelerinden geliyorum, yerleri Baltimore’daymış. Yukarda Baltimore demiştim bi yerde yanlışlıkla da olsa, bununla beraber tek bi yazıda Baltimore deme rekorum 4 oldu.

Bi de hep kör kör diyip durdum: Görme özürlü diyince de olmuyor, görme engelli demek lazım belki. Şapkalı a’larla yazılan ama da olabilir ama şapkalar kalktı diye biliyorum. Burda da cahil, ihmalkar ve sığ oldum biraz izninizlen.

Son olarak, mavimsi gözlü kör üstelik ihtiyar zenci, üstelik tek gözünde bant var, saçların kırpık kırpık, ama kafa yuvarlaklık endeksin bi harika. Gene de karanlıkta görsem korkarım senden bilesin.
En son olarak: 2. Koğuş var mıydı, vardıysa ne silik bi koğuşmuşunuz olm siz. Hiç aklımda kalmamışsınız.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails